“Çerkes diasporasının siyasi tarihi”nde, 1960’lara kadar hakim paradigma “Sovyet mezalimi”ne karşı mücadeleydi. Hangi tarihsel mücadele bağlamında, nasıl ve hangi koşullarla Türkiye’ye geldiği belli olmayan/açıklanmayan Kuzey Kafkasya halklarına, savaşarak yeniden kazanabileceği bir self-determinasyon tarif ediliyordu. Bu kurgunun yanına Birleşik Kafkasyacı retorik eşlik etti. O günün düşüncesine göre, geçmiş de gelecek de taliydi; yeter ki anavatan komünizm belasından kurtarılsındı. Kim eliyle olursa olsun…
Bu düşüncenin bugüne uzanan sonuçları var, ayrıca hesaplaşacağız.
Anavatan siyaseti yapan iki eğilim olduğunu söyleyebiliriz. Biri Sovyet karşıtı “kurtarma” (Birleşik Kafkasya) çizgisi, diğeri ise Dönüş hareketidir. Dönüş hareketi, kabaca, anavatandaki hemşehrilerimizin kazanımlarını öne çıkarıyor ve Türkiye’de yok olmak istemiyorsak daha ileri olan anavatana dönmeliyiz, diyordu.
Tarif ettiğimiz üzere, anavatan siyaseti yapan iki karşıt damar var, doğrudur. Bunun yanında, “aydınlanmacı” olarak tarif edilebilecek iki çizgi de bizim cenahta belirginleşir: Dönüşçüler ve kentli Kalışçılar. Her iki eğilim de Çerkesler’e musallat olan belayı, Kuşha Doğan’ın ğıbze’sinde ifadesini bulduğu üzere, “bizi bu topraklara sürenler”de görür. Eğer var olma mücadelesine dair bir miras ve müktesebattan söz edilecekse, tam burada aranmalıdır.
***
Güzel. Peki, göç/deportasyon/sürgün/soykırım, ne dersek diyelim, bunun bir anma günü olarak örgütlenmesinin tarihi, ne kadar geriye uzanıyor?
Genel kabul, bu tarihsel temanın kolektif ve politik bir anma biçimine ilk kez 1989’daki 125. yıl etkinliğiyle kavuştuğu yönündedir. Dolayısıyla bugün akademik literatürde Çerkesler bağlamında başat bir yer işgal eden “sürgün meselesi”, toplumsal örgütlenme düzleminde öyle çok da gerilere gitmez.
***
Şimdi, birkaç tez öne sürmenin, herhalde yeridir:
– Halklar, egemenlerin gözünde, emperyalist hegemonya savaşında kullanışlı bir enstrümanı olagelmiştir. Bizim için de Soykırım teması, arkasında sinsi bir Rus -Rusya değil!- karşıtlığını örgütlemiştir.
– Soykırım, tarihsel bağlamından koparılarak toptancı bir biçimde toplumun önüne sürülmüştür. Öne çıkarılan soykırım teması, tarihsel gerçeklerin, devletlerin emperyal çıkarlarının üstüne bir örtü çekmiştir. Bu araçsallaştırma, toplumu hem tarihsel gerçekliğe karşı körleştirmiş hem de toplumun siyasal yönelimini tahrif etmiştir.
– En acısı da, bu söylem, kültürümüze tamamen dışsal, romantik milliyetçi ve popülist bir dalgayı örgütlemiştir. 21 Mayıs, bugüne uzanan çok boyutlu sonuçlarıyla değil, olmuş-bitmiş bir vaka olarak, Çerkes siyasetinin merkezine yerleştirilmiştir.
– Akademik literatürde “Çerkes” dendiğinde en çok araştırılan ve üretilen konudur. Ancak bu çalışmaların hiçbirinin, sözgelimi Rahmi Tuna’nın içinde “göç” geçen çalışmasının tırnağı bile olamayacağı aşikardır. [1] Çalışmanın kudreti, sağladığı ampirik verilerden çok, tarihe soyut bir çerçeveyle yaklaşma marifetinde aranmalıdır.
– Eğer meseleyi “kim, ne diyor?”dan çıkaracaksak ve tarih bilinci diye bir kavramımız olacaksa; “muhaceret” denilen uzunca yıllarda var olma mücadelesi veren kadrolarının tarih bilinci, resmin bütününe bakmaya çalıştıkları ve çıkış yolu aradıkları için, bugüne göre çok çok daha ileridir.
Başlıktaki “düğüm” ifadesi, bu sebeplerle kullanıldı.
***
Peki, bugün ne oluyor?
Ukrayna, geçtiğimiz günlerde “Çerkes Soykırımı’nı tanıdı. Daha önce de -2011 yılında- Gürcistan böyle bir hamle yapmıştı.
Plan, çok açık değil mi?
Böyle değilmişçesine yorumlar yapılıyor ve bundan medet umanlar var, not ediyoruz.
Herkes bilsin ki insanlık onuru diye bir şey var. Bugün rafa kaldırılsın, yadırgansın, hatta her fırsatta “candan önce onur gelir” diye kendi önlerine paravan çekenler bizlere küfretsin, hiç fark etmez.
Şu çok sevdiğiniz, yardakçısı olduğunuz devletleri bir kenara bırakalım. Size, Gürcü komünistlerinin, bir avuç Gürcistan Birleşik Komünist Partisi üyesinin, Saakaşvili Güney Osetya’ya hunharca saldırdığında, nasıl bir tutum aldığını hatırlatmak isterim. İnsanlık onuru dediğimiz şey, ancak böyle sınavlardan geçerek var olur. Saakaşvili’ye karşı ses çıkaran Gürcü yoldaşlarımızın yaptığı gibi…
Onur mu diyorsunuz? Buyrun, sizi “onur” sınavına davet ediyorum.
Birlik olalım ve Gürcistan’ı Saakaşvili’nin halk düşmanı rejiminden kurtaralım!
Gürcistan bir kez daha kanlı bir kaos yaşıyor! Gürcü toprağı üzerinde kardeş kavgası daha büyük bir şiddetle bir kez daha patlak verdi. Gürcistan Birleşik Komünist Partisinin, Gürcistan’ın ilerici işçilerinin ülkenin militaristleştirilmesinin, hükümetin faşizan milliyetçi politikalarının tehlikeleri konusundaki öngörüleri maalesef tamamen gerçekleşmiştir. Gürcistan otoriteleri, bazı batılı ülkelerin ve uluslararası ve bölgesel kuruluşların desteğini arkalarında hissederek bir kez daha katliamlar organize etmeye giriştiler. Mevcut otoritelerin Gürcistan halkına getirdigi utancı temizlemek icin on yıllar gerecektir. Amerikan uzmanları tarafından eğitilmiş, Amerikan silahlarıyla donatılmış olan Gürcü ordusu, Şinvali kentinin barbarca yıkılmasının sorumlusudur. Osetler, erkek ve kız kardeşlerimiz, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, masum insanlar bombalarla yok edilmiştir. Şinvali kenti ve çevresinin iki binden fazla sakini yaşamlarını yitirmiştir. Ayni zamanda Gürcü uyruğundan yüz kadar sivil çatışma bölgesinde ve Gürcistan toprağının bütününde yaşamlarını yitirmiştir.
Gürcistan Birleşik Komünist Partisi Merkez Komitesi, öldürülenlerin yakınlarının acılarını derinden paylaşıyor ve başsağlığı dileklerini bildiriyor.
Bu kardeş kavgasının, öldürülen binlerce çocuk, kadın ve yaşlının, Güney Osetya ve Gürcistan yurttaşlarının, bütün sorumluluğu özellikle mevcut başkana, parlamentoya ve hükümete aittir. Saakaşvili rejiminin sorumsuzluğu ve maceracılığı hiçbir sınır tanımamaktadır. Gürcistan başkanı ve onun adamları hiç kuşkusuz suçludurlar ve suçlarının bedelini ödemek zorundadırlar. Biz, Gürcistan Komünistleri, Gürcistan’ın tüm ilerici düşünceli insanları bu canavarca soykırımın örgütleyicilerinin en sert ve resmi bir cezaya çarptırılması için sonuna kadar mücadele edeceğiz!
Gürcistan Birleşik Komünist Partisi dünya kamuoyundan mevcut Gürcistan idaresini Gürcistan halkıyla ve Gürcü ulusuyla özdeşleştirmemelerini talep etmektedir ve Gürcistan halkını da Saakaşvili’nin suçlu rejimine karşı mücadeleye çağırmaktadır.
Gürcistan’daki bütün politik güçleri, toplumsal hareketleri, bütün Gürcü halkını, Gürcistan’ı anti-ulusal, Rus düşmanı, faşizm yanlısı Saakaşvili rejiminden kurtarmak üzere güçlerini birleştirmeye çağırıyoruz!
Gürcistan Birleşik Komünist Partisi Merkez Komitesi,
Tiflis,
11 Ağustos 2008 [2]
[1] Kafkasya Üzerine Beş Konferans, Kafkas Kültür Derneği Yayınları, İstanbul, 1977 içinde Rahmi Tuna, “Çerkeslerin Kafkasyadan Göçü”, s.95-150
[2] https://www.sosyalistcerkesler.org/2018/08/08/komunist-gurculer/