19’uncu yüzyılın ortasında Karadeniz’in öte yakasından bu yakaya akan insan selinin dünyada görülen en büyük kütlesel hareketlenme olduğu söylenegelmiştir.

Bir önceki yazıda hareketlenen bu insan seli ile ilgili çeşitli kaynaklardan rakamlar aktarmıştım. Karadeniz’in öte geçesinde kendilerini taşıyacak tekneleri beklerken, salgın hastalıklardan ölenler ve çürük çarık teknelerinin batması ya da paragöz kaptanların acımasızlığı nedeniyle boğulanların dramatik öyküsü ise, çok önce yazdığım bir yazının konusu olmuştu (Babaanneye Ağıt, sol, 21.5.2009).

Sınırlı da olsa yazılanlardan anlaşılıyor ki trajedinin doruğa çıktığı yer Karadeniz’in bu geçesi, yani Osmanlı yakasıdır. Yaşanılan facianın boyutu hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayan İngiliz Hükümeti adına hazırlanmış bir dizi rapor var bu raporlarda her gün açlıktan ve salgın hastalıklardan ölenlerin sayısı bazı yerlerde “on” lu rakamlarla ifade edilirken, bazı yerlerde ise “yüz” lü rakamlar telafuz edilmektedir.

Elbette ki açlıktan ölüm yeterince dramatiktir. Ancak bunun daha da beteri var ki onu da düzenlenen raporların 15 nolu olanından aktarmak istiyorum:

“…Şu anda Trabzon’da bulunanlar Ubıh boyu mensuplarıdır. Temizlik kurallarına uymamaları hastalığın bastırılmasını engellemekte ve korkutucu salgınlara neden olmaktadır. Sıkışık düzende bulundukları için hızla birbirini enfekte etmektedir. Yerel makamlarca dağıtılan yiyecek ve giyecek istihkaklarını ve çocuklarını bir kaç kuruşa satıyorlar. Ve cesetleri açıkta bırakıyorlar. Son zamanlarda bazıları ölüm olaylarını, salt ölenlerin istihkaklarını almaya devam edebilmek için yerel makamlardan saklıyorlar…”

Yeterince açık.. İnsanların çocuklarını satmak zorunda kalmalarından beter ne olabilir?

***

Bindirildiler suyun öte yakasından Taman, Soçi, Tsemez, Tuapse, Anapa, Adler, Sohum limanlarından atıldılar Osmanlı’nın Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Varna, Burgaz, Köstence sahillerine… Hoyratça dağıtıldılar.

Bunlar, yani 1859 -1864 göçerleri kendi iradeleri dışında savrulmuş nar taneleridir… “Sürgün çocukları”.

İngiliz’in ve Osmanlı’nın çeşitli çıkar hesapları özellikle de Osmanlı’nın Kafkaslılara vaadleri ile kabaran iştahlar, Halife topraklarının “kutsal” olarak bellenmişliği ve artarak devam eden Rus basıncı büyük kütleyi hareketlendirmiştir.

Burada asıl olan Çarlık Rusyasının uyguladığı şiddet ve zor politikalarıdır. Göç, zorla “göçertilme” olarak tezahür etmiştir. Göçenlerin iradesi hiçlenmiş ve “Zor”, bütün kurallarıyla bu büyük kütlesel harekette birinci derecede rol oynamıştır. Bunu adı elbette sürgün olacaktır.

***

Ancak karayoluyla yapılan 1865-1866 ile 1878 göçlerine sürgün demek bu kadar kolay değil.

Bu tarihlerde yapılan Kabardey, Oset, kıyı Abhazları, Çeçen ve Dağıstan göçlerine bakıldığında öncekilere göre yol, yöntem açısından farklı sonuçlarının da görece hasarsız olduğu görülür. Göçenlerin ya kendi iradeleri söz konusudur ya cahil kitleleri kandıran din adamlarının vaadettikleri “halife kokulu bereketli topraklar”, ya Kafkasya’da kölelliğin kaldırılması nedeniyle zora düşen feodallerin teşviki, ya da Çarla işbirliği yapan düzenbazların hileleri…

Böyle yazıp geçersem bizimkilerden yakamı kurtaramayacağımı bidiğimden birkaç örnek vermek zorundayım.

Musa Kunduk ünlüdür. Bir önceki yazıda lafzını ettiğimi hatırlıyorum.“Oset” asıllıdır, ya da aynı anlama gelmek üzere “Asetin…” Çar ordusunda General olan Osmanlı’da “başıbozuk”a çıkartılacak değil ya, burada da Paşa olarak hizmet etmiş sultana… Anılarını yazdı… Tatlı tatlı anlatıyor Çeçen reislerini nasıl ikna ettiğini. Daha doğrusu nasıl oyuna getirdiğini:

“Gürcistan üzerinden kara yoluyla gideceğimizi ve Rus ordusunun da her türlü kolaylığı ve yardımı yapacağını söyledim. Rus Generali Loris’e gidip 50 bin dönüm kadar olan arazime mukabil 45 bin altın ruble istedim. Derhal ödedi. Fakir muhacirlere sarf etmek üzere 10 bin altın ruble daha istedim. Bunu az bularak 20 bin ödedi. Bu şekilde 25 Mayıs 1865’te aralarında ailem ve akrabalarımın da bulunduğu 3 bin Çeçen aile ile birlikte göç ettik…” ( General Musa Kundukhov’un Anıları Kafkas Kültür Derneği Y, çev, Murat Yağan, 1978 ist.S.67-70)

***

Kabardeyler zaten 1822’den itibaren savaşın hiçbir noktasında görülmezler.. Bu cümleyi kurduktan sonra eksikli kaldığını düşündüm. Görülmüşlerdir… Ancak bu, Şamil’in Ruslarla vermiş olduğu savaşta Rus ordusunun saflarında yer almak biçiminde olmuştur!

Şunu da ilave temenin hiç bir sakıncası olmadığını düşünüyorum: Kafkas-Çerkes tarihine meraklı olanlar elbette bilirler Rus Kabardey barışından sonra Çar, seçkin Kabardey savaşçılarından derlenen özel bir Muhafız Alayı tarafından korunuyordu

Kabardeyler savaşmamışlardır.

**

Osmanlıya göç eden Kabardeyler ağırlıklı olarak Uzunyayla’ya (Kayseri-Pınarbaşı) köleleriyle birlikte yerleştirilmiş, göç sırasında fırsat bu fırsat yakalarını “pşı”(feodal bey) lardan kurtarıp kaçan kölelerin bulunması için de Osmanlı hükümetinden yardım taleplerinde bulunduklarına dair belgeler vardır. Patavatsızlık derecesindeki bu “samimi” talebin “sürgün” edilmişlerin davranışına uymadığı açık değil mi?

Özet olarak Kafkas göçlerine toptancı bir anlayışla “sürgün” demek zor görülüyor. Bu büyük kütlesel hareketlenmede sürgün ve göçün içiçe geçtiğini söylemenin daha yerinde olacağını düşünüyorum.

***

Şunu eklemeden geçemeyeceğim. Görülen o ki Rusya göçe/sürgüne zorlarken savaşanlar, savaşmayanlar ayırımı yapmamıştır. Böyle olsaydı 1829’dan 1859’a kadar en çok savaşan ve en çok direnen Çeçenleri ilkin ve kitlesel olarak göçertmesi beklenirdi. Oysa göç haritasını okuduğumuzda göç eden Çeçenlerin sayısının, verdikleri savaşın şiddeti ile mukayese edilemeyecek kadar az olduğu, buna karşılık savaşmadığı halde göçürtülen Kabardeylerin Çeçenlere göre çok daha fazla olduğu görülür. Burada sanırım etken olan İslamiyet olmuştur. Sunni Kabardeyler için Osmanlı çekim merkezi olurken, Müridizmin katı savunucusu Nakşi Çeçenler Osmanlı topraklarını kendileri için uygun görmemişlerdir.

***

Türkiyeli Çerkesler 70‘li yıllardan bu yana, yani 40 yıldır “Göç mü yoksa sürgün mü”yü tartışırken şimdilerde ortaya bir de “Soykırım” düştü.. Bu kavram yaşanılan büyük felaketin şiddetinin altını çizmek için dolaşıma sokulmuş olsa bile, sorgulanmaya muhtaç görülüyür.

Natocuların Kafkasya’daki kirli eli olan Gürcistan’ın bu kavrama dört elle sarılması bile tek başına sorgulamak için yeterli bir neden olmalı..

Not: Devam edecek.

Mehmet Bozkurt

Kaynak: soL Haber Portalı http://haber.sol.org.tr